13 Şubat 2016 Cumartesi

Bayan Nobody-3 Soruların Filizlenmesi

Yeni sıra arkadaşım Bay BendenFarklı cidden adının hakkını veriyordu. Onu biraz tanıtacak olursam eğer, dışarıdan bakıldığında çok sessiz, sakin ve uysal bir görünüm verir. Oysa görünümün gerçek ile hiçbir alakası yok. Zaten insanlar hakkında oldum olası yanılmışımdır, dışarıdan bakıldığında kişinin nasıl biri olduğunu algılamam oldukça zordur. Ve Bay BendenFarklı da bu konuda çoğu insanı yanıltabilecek bir kişiliğe sahip. Bana gelince insanların yaşları konusunda bile sadece yaş aralığı verebilirim, net söylediğimde genelde hataya düşerim. Fazlasıyla kötü bir gözlemci olduğum kanaatine varılabilir buradan yola çıkarak. Özellikle hayatımın o dönemini koyu bir perdenin arkasından yaşadığım varsayılırsa mazur görülebilir belki bu durum. Sıra arkadaşımla kaynaşmamız çok uzun sürmedi. Çoğu konuda söyleyecek şeyleri olan, samimi olduğu insanlarla her şart altında bir sohbet açmayı becerebilen bir insandı. Samimi olmadıklarıyla da gayet iyi geçinebiliyor, düşüncelerini karşıdaki kabul etmese bile net bir özgüven ve mantıklı açıklamalar ile ifade ediyordu.
Sınıftaki genel olarak sessizliğe dayalı ruh hali yavaş yavaş kaybolmaya ve yerini muhabbetlere, kahkahalara bırakmaya başlamıştı. Ben ise hala değişime ayak uydurmaya çalışıyordum, yeni insanlar ile tanışmanın verdiği heyecan ve eski arkadaşlıklar ile aradaki bağı devam etme isteği üzerimdeydi. Sık sık ilkokuldaki en yakın arkadaşım ile mesajlaşıp birbirimizi ne kadar özlediğimizi söylüyorduk. O arkadaşım ve ben bambaşka çevredeki, bambaşka liselere gitmiştik. Hem yol yakınlığı, hem de eğitim, kafa ve görüş yakınlığı olarak… Eski sınıfımdaki diğer herkes ise ilkokula en yakın düz liseye gitmişti ve herkes birlikteydi. Onları bir ara ziyaret etme düşüncesi yavaş yavaş filizlenmeye başlamıştı, çünkü o güne kadar dışarıda oturup bir şeyler yapmak gibi bir alışkanlığımız hiç olmamıştı. Bu konuda ne onlarda ne de bende böyle bir istek vardı. Sanki arkadaşlar ile yalnızca okulda görüşülebilineceğini düşünüyorduk.

Ders aralarında okulun ilk günlerinde tanışıp aramın iyi olduğu Bayan Üçüncü ve ortak arkadaşımızın oturduğu sıraya gidip onlarla muhabbet ediyordum. Her şeye ikisi birlikte karar vermeye başlamışlardı yavaş yavaş, kızların o bilindik her yere birlikte gitme alışkanlığı baş göstermişti. Tuvalete, koridora, kalorifer peteği yanına, pencere önüne, kantine, bahçeye ve aklınızın gelebileceği her yer beraber gitme isteği… Bir yere giderken sürekli bana da sesleniyorlardı ve ben bu durumun ne kadar gülünç olduğunun henüz farkında değildim. Biraz yadırgıyordum ama henüz bu konuda sitem edecek kadar samimiyet kurmamıştık. Örneğin ben tuvalete, fotokopiye giderken ya da öğretmenler odasına giderken kimsenin yoldaşlığına ihtiyaç duymuyordum. Ama diğer iki arkadaşımın tek başlarına bir şey yapması sanki mümkün değildi. İlerleyen günlerde tuvalete birlikte gitmekten ciddi anlamda sıkılmaya başlamıştım. Çok hassas bir burnum vardır ve duyumsadığım her kokuyu onun katları şeklinde arttırıp hissedebilirim. Ve lise tuvaletlerini az çok tasavvur edebilirsiniz, çoğu zaman ne kadar havasız ve iğrenç koktuğunu, insanın neden girmek istemeyişinin nedenleri gözünüzde canlandırabilirsiniz.

Erkekler tuvaletinde durum nasıl bilmiyorum ama kızlar tuvaletinde bir de sosyal bir ortam havası vardır. Açıklamak gerekirse sevgilisi ile kavga etmiş, arası bozulmuş bir kızın tüm arkadaşlarıyla birlikte ilk uğradığı yer tuvalettir, hoşlandığı çocuk ile karşılaşmış ya da bu konu ile ilgili anlatılacak bir şey varsa ve vakit kısıtlı ise genelde tuvalete gidilir, can sıkıntısından ağlamak isteyen kız da tuvalete gider, en yakın kız arkadaşına diş bilemiş kızlar da ona hak veren kızlar ile tuvalete gider, makyaj yapanlar, tuvaletteki kalorifere yapışanlar falan derken genel olarak tuvalet ve kızlar arasındaki ilişki: kızlar lisede tuvalete gider. Hem de her türlü sosyal, duygusal durumda bu görevi hakkıyla ve belli bir bilinç ile yerine getirirler. Ben de tuvaletin kokusundan ve hoşlanmak bir yana dursun, bende buram buram kaçma isteği uyandıran bu topluluğu nefes almak istediğim her tenefüs arasında görmekten usanmak üzereydim. Ama durumun saçmalığını karşı tarafa açıklamak hiç kolay değildi, bunun için ders araları genelde böyle geçiyordu. Bir de sınıfın o dönem nasıl bir ruh halinde ve karakterde olduğunu toy halimle bir türlü tahlil edemediğim bir grubu vardı. Sonradan anlayacağım kadarıyla hiçbiri boş insanlar değillerdi, hepsinin belli yetenekleri, hoşlandığı şeyler, uğraşları vardı. Üniversitede gördüğümüz çabucak kaynaşan bohem gruplara benzetiyorum şimdi biraz biraz. Vaktimi bazen onlarla geçiriyordum. Ama çok ilginç geliyorlardı sürekli, kendi kafasındaki kıyafet tasarımları yapan, her zaman elinde Vogue dergisi olan, boynu bükük ateşli komünizm savunucusu olan, faşizmden nefret edip kendi ait olduğu insan ırkı konusunda üstün düşünceleri olan falan falan derken hayli karışık bir topluluktu. Yavaş yavaş insanları tanımaya başlıyordum, dostluklar kurulmaya başlıyordu ve ben tam bu noktada koptum. Öyle bir kabuğuma çekildim ki kimse kurtaramazdı beni. Evde ve bende ilginç sorunlar ortaya çıkmaya başladı.

İlginç bir ergenlik döneminin eşiğindeydim artık. Benden altı yaş küçük kardeşimin yaptığı her hareket dünyadaki en aptal davranış olarak gelmeye başlamıştı. Anneme ve babama kızgındım. Hatta babamdan nefret ediyordum. Annem hiçbir şeyi umursamıyordu, hiçbir şey bilmiyordu, anlamıyordu, anlaşamıyordu, beklentileri çok farklıydı. En büyük çocuğuydum ve ergenlik denen şeyin ne olduğunu annem daha önce bu kadar net görmemişti. Aramızdaki kuşak farkı çok derindi. Annem kırkını, babam ise elliyi geçkindi. Aramızda yarım asır vardı ve ailem bu açığı kendi hayat şartlarından dolayı kapatamamışlardı. Kendi çocuklarının bir anda nasıl bir sinir topu, sorun makinesi haline geldiklerini anlamıyorlardı. Onlar için suçlu bendim ve benim için de suçlu herkes ve her şeydi. İlk sınavlar gelmişti, ben kafamı toplayamıyordum. Sınavlarım kötü geçiyordu, eskiden dersler konusunda var olan kendime güvenim sarsılmaya başlamıştı.

Sorgulamak istiyordum var olan her şeyi, gelenekler neden vardı? Gelenekleri yıkmak ne demekti? Tanrı var mıydı? Tanrı mıydı yoksa Allah mıydı? Neden Tanrı denilince dindar biri sinirleniyordu? Her şey kesin olabilir miydi? Ya da her şeyin belirsiz olması mümkün müydü? Evren neydi, var oluşu neye dayanıyordu? Diğer dinler nasıldı? İnsanlar neye inanıyordu? İnançlarını nasıl yaşıyorlardı? Diğer kültürler nasıldı? Ve kafamda tonlarca soru oluşmaya başlamıştı. Bu soruların oluşmasında beni farkında olmadan yönlendiren sevgili sıra arkadaşımın da payı vardı. Kafamın çalıştığını hissediyordum fakat esasen bir çözüm yolunu bulma ihtimali yoktu çoğu soruma karşılık. Evdeki herkes ile kavga ediyordum. Huzursuzdum sürekli, eve gelince dışarıdaki sakinliğimden eser kalmıyordu. Ama evdeki özel durumumdan hiç kimseye bahsetmiyordum. Hem utanıyordum bu sorunlardan hem de bu konuda dertleşebileceğim kimse yoktu. Kimsenin özelime ve derinime inmesini, beni tam anlamıyla açıkta bırakmasını istemiyordum. O zamanlar bu kadar temkinli davranmak sonradan işime yarayacaktı. Ben böyle çalkalanırken günlük sıradan tuvalet rutinimizi etkileyecek bir şey oldu: 

Bir anda Bayan Üçüncü birinden hoşlanmaya başladı. Bu sır ile üç kişinin arasındaki samimiyet tam anlamıyla resmileşmişti.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder