Zorba, Yunan yazar Nikos Kazancakis’in en ünlü ve olgunluk dönemi yapıtıdır. İlk kez 1946’da yayımlanmıştır. Romanın Yunanca öz metninin ismi tam olarak Alexis Zorbas’nın Hayatı ve Maceraları olsa da Türkçe’ye Zorba adıyla çevrilmiştir. Romanın yazarı Nikos Kazancakis 20. Yüzyılın en önemli Yunan felsefecilerindendir. Zorba kitabının ruhuna uygun olarak da Girit’teki mezar taşında şu yazmaktadır:
“Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm.”Yapıt ve romandan öte bir yaşam rehberi olma niteliği taşır. Kitabın ana karakteri Alexis Zorba ve ismi kitapta geçmeyen, entelektüel, mutsuz, kafasında bir çok soru olan, Zorba tarafından Patron olarak anılan kişidir. Patron’un soruları ve yaşamı Zorba’ya ışık tutar. Onu anlamamızı sağlar. Patron anlam veremedikçe, hayret ettikçe ve tüy gibi hafifleşip demir gibi ağırlaştıkça Zorba bir kitap gibi yavaş yavaş açılır. Kendi felsefesini savaşarak, sevişerek ve yaşayarak bulmuş bir adam anlatmaya, öğretmeye koyulur.
Zorba konuşmanın, sözlerin iletişim için bir noktada yetersiz olduğunu düşünür. O derdini, sözlerini raks ile anlatır. İnsanların bedenlerini artık kullanmadığını, ağızdan çıkan sözün beden ile teyit edilmedikçe bir anlamı olmadığını düşünür.
Zorba hayatı, yaşamı, yaşama amacımızı, insanın sırrını, neden öldüğümüzü sorgular:
"Söyleyebilir misin patron?” dedi ve sesi, sıcak gecenin içinde ciddi ve heyecanlı bir tonda yükseldi. “Bütün bunların ne demek olduğunu bana söyleyebilir misin? Kim yaptı bunları? Neden yaptı? Ve hepsinin üstünde de şu var: Neden ölüyoruz?”
En basit, en bilinen şeyi sormuşlar da, açıklamıyormuşum gibi utanarak karşılık verdim:
“Bilmiyorum Zorba!”
Zorba, gözler, dolarak, “Bilmiyorsun!” dedi.
Zorba bir Rum’dur ama her şeyden önce bir insandır. Onun için herkes eşittir. Herkes için tek kaçınılmaz son vardır, o da ölümdür. Bu yolla herkesi tek çatı altında toplar:
"Bir zamanlar diyordum ki: Bu Arnavut’tur, bu Bulgar’dır ve bu da Yunanlı’dır. Ben vatan için öyle şeyler yaptım ki patron, tüylerin ürperir. Adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim. Neden? Çünkü bunlar Bulgar’mış, ya da bilmem ne… Şimdi kendime sık sık şöyle diyorum: Hay kahrolasıca pis herif, hay yok olasıca aptal! Ve kendimi azarlıyorum. Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır, şu kötü. İster Bulgar olsun, ister Rum! Hepsi benim için iyi mi, kötü mü yalnız ona bakıyorum. Ve yediğim ekmek üzerine yemin ederim ki, ihtiyarladıkça da buna bile bakmamaya başladım gibime geliyor. Ulan, ister iyi, ister kötü olsun be! Hepsine acıyorum işte. Boşversem bile bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum, bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor, onun da Tanrı’sı ve zıt Tanrı’sı var, o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek. Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be… Hepimiz kurtların yiyeceğiz etiz."
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder