Hayatta birçok dönüm noktası vardır. Ve her dönüm noktasının
kendine has özellikleri, birbirinden farklı keskin kenarları, özünde başka
duyguları barından bir havası vardır. Bugün de öyle bir gün sanırım. Bir dönüm noktası
ve bu dönüm noktasının üzerinden vakit geçmeden, sisler dağılmadan ben kendi
incelememi henüz yapamıyorum. Hala ruhum bedenimin üzerinde kurşun bir yelek
gibi, söylemek istediğim şeyler boğazımda ve gözlerimde düğümlenmiş durumda. Ama
onları açığa çıkartmamak konusunda oldukça iyiyimdir, o düğümler asla dışarıya
açılmayacak biliyorum. En azından bu dönüm noktası için.
Bir tartışmanın ve benim gözlemlediğim kadarıyla bir savaşın
ortasında insan çoğu kez tarafsız kalamaz. Karşınızdaki insan için tarafsızlık
bile aslında bir tarafın daha çok hakkını savunur ve yine ona göre kendi için
önemli olan düşüncenin hakkını daha az verir. Bunun için tarafsızlık yeleği
çoğu zaman sizi bu konuma gerçekten taşımaz.
Ve sevmem gereken insanlarla, çok yakın olmam gereken
insanlarla birlikteyken kendimi bir anda bu savaşın içinde buluyorum. Bu öyle
bir savaş ki dost denilebilecek hiç kimsenin olmadığını düşünüyorsunuz o an. Özellikle
karşınızdaki kişi on dört yaş dolaylarında bir ergen ise vay halinize. Her ergenlik
çağındaki insan için demiyorum ama en azından benim tanıdığım ergen kişiyi
gerçekten anlamıyorum. Açılmamakta da kendisi oldukça ısrarlı ve bu kişinin
kardeşim olduğunu düşündükçe kimi zaman büyük bir üzüntü duyuyorum. Onu
anlamıyorum, hislerinin ne olduğunu, en sevdiği rengi, en sevdiği yemeği
bilmiyorum. Bildiklerim hep olumsuz özellikler; kitap okumaz, film izlemez,
herhangi kültürel aktiviteyi dünyanın en saçma uğraşı olarak görür. Acınası bir
hayatın hayalini kurar, gerçekler belki benim acınası dediğim şeyler fakat
insan çok genç bir yaşta hayatın ana damarlarını kesip atamaz, atmamalı. Bu yıllarda
yollar çok bulanıktır, insan nereye gideceğini bilemez, ona neyin ve hangi
olayın yön vereceği konusunda çok fikri yoktur. Özellikle Türkiye gibi bir
eğitim sisteminin içerisinde yoğurulup yetişen bir öğrenci için lisenin ilk yıllarının
bir anlamı yoktur çoğu zaman. Nereden bildiğim konusu ise tamamen subjektif
olarak kendi düşüncem ve yaşadıklarım.
Benim için lisenin ilk yılları kargaşaydı, arayıştı,
ailemden kazanmadığım ve görmediğim düşüncelerin beynime akışı ve onu neredeyse
yakma noktasına getirmesiydi. Kitap okuma alışkanlığı, film seyretme isteği,
herhangi bir konuda derin bilgiye sahip olma içgüdüsü getirmişti bana. İnsan kelimesinin
anlamını ırk ile değiştirmemeyi öğrendim, herkesin gözyaşının aynı renk
olduğunu ve neredeyse herkesin dışkısının da aynı renk olduğunu öğrendim. –lütfen
sağlıkçılar konuyu saptırmasın.- Dünyanın oturduğum ilçeden ibaret olmadığını
gördüm, neredeyse adamakıllı ilk kez mahalle dışına çıkıyordum. Her şey
farklıydı ve ben öğrenmeye, her şeyi absorbe etmeye yemin etmiştim sanki.
Ailemin kardeşime de, bana da sosyokültürel açıdan çok şey
sağlamadığını biliyorum. Gelişimine katkı sağlayacak en ufak bir şey dahi
yapmamışken hatta önüne tonlarca set çekmişken onu suçlamak çok da faydalı
değil, bunun fazlasıyla farkındayım. Fakat ne yapacağımı ben de bilmiyorum.
Yaklaşık olarak bile istediğim hayatı yaşayamasam da bunun
hakkında umutlanabiliyorum, iyi ve bilinçli bir ailenin ne demek olduğunu ve insanın
hayatında ne gibi farklar yaratabileceğini hayatımın bugüne kadar olan her
aşamasında gördüm. El üstünde tutulan çocuklar ile kendi kendine düşe kalka
ilerleyen çocuklar arasında zorlanma açısından büyük farklar oluyor. Fakat bunda
annem veya babamın da tam anlamıyla ne gibi bir suçu olabilir ki? Özellikle onların
da anne babası gibi bir etken varken ortada, yani dedelerim. Okumak onlar için
önemli, fakat bunun nasıl sağlanacağı konusunda en ufak bir fikirleri yok. Ödev
yapmak önemli, dersler 90-100 olsun, çocuk takdir alsın, bunlar önemli. Fakat alamıyorsa
ne yapılacak? Hiçbir fikir yok, ben alıyordum onun için çok üstelemeye gerek
yoktu. Peki, çocuğun yüzme öğrenmesi, bir müzik aleti çalması ya da herhangi
bir dil konuşması bunlar tamamen önemsiz mi? Karakter olarak düzgün yetişmesi
önemsiz mi? Yine hiçbir fikir yok tabi, önce bir okusun her şey olur sonra… Onlar
için okuduktan sonra da onların sadece okul bitirmiş formları olmamız yeterli,
fazlası önemli değil. Bir de namaz kılsın yeter. Hep onlar diyorum, ama buradan
ebeveynler anlaşılmıştır diye umuyorum.
Kendi geçtiğim çoğu noktadan geçmesini kardeşimden de
bekliyordum, çünkü o benim kardeşimdi. Ama öyle olmadı. Hatta beklediğim tek
bir şey çıkmadı. Yönünü kaybetti, savruldu, kendi içtiği sigaranın dumanında
kayıp ve içmiyorum diye ettiği her yalan yeminin arkasına saklanıyor. En
hoşlanmadığım seviyedeki kültür düzeyinde ve en nefret ettiğim alışkanlıklara
sahip. Aslında başladığı noktada hala ve ben de o noktadan başladım neredeyse. Tabi
onun kadar eksilere inmedim, başlangıç çizgisinin bu kadar gerisini boylamadım.
Ama eğer bir sıfır noktası ele alacaksak bu noktayı lise başlangıcım olarak ele
almak isterim.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder