Lise yıllarıma şu an dönüp baktığımda çok dışlandım ve saçma bir insan
olarak görüldüm. Gerçi tam olarak dışlanmak da denilemez buna, ben kendi
kendimi dışlıyordum. Çoğu zaman ağzımı açmama yardım edecek tek kelimem bile
yoktu. Erkeklerin peşinde deli divane olduğu kızlardan da değildim, popülaritem
yoktu. Ya da bilmem neyin kızı diye de bilinmiyordum. Bu bizim okulda çok
önemli bir durumdu, bilmem neyin yönetim kurulu üyesi olmak, falanca milletvekilinin
oğlu olmak falan da falan… Okula gelen makam araçları ile hiç yarışmadım zaten. Ki
benim gibi orta seviyeden, hatta daha çok düşük seviyeye yakın bir aileye sahip
birisi bu yarıştan başarılı ile çıkamazdı. Şu an bir anlamı yok benim için ama
o zamanlar gözüm baya korkmuştu bu görkemden. Yani anlayacağınız herhangi bir
etiketim yoktu, lisede sınıfta insanlara verilen lakaplar benim için hiç
verilemedi. Çünkü tanımlanmaya yetecek bir şeyim yoktu. Sizinde anlayabileceğiniz üzere tam anlamıyla Bayan
Hiçkimse’ydim.
Fakat geçmişte böyle değildi. İlkokulda hep çocukluk
arkadaşlarım ile beraberdim, sınıf birincisiydim. Sınıf birincisi olmak benim
geldiğim yerde herkesin gözdesi olmaya yeter. Fakat o zamanlarda da arkadaşlarımın
konuştukları şeylerle alakam olmazdı. Mesela âşık oldukları çocukları
konuşurlardı ya da televizyondaki dizileri. Ben de bir ara özenip birilerine âşık
olmuştum fakat görselliğim bunu mümkün kılmıyordu. Gidip kimseye çıkma teklifi
falan da etmedim ya da mektuplar yazmadım tabi. Sadece saçma bir şekilde
arkadaşlarla konuşuyorduk o kadar. Âşık olduğum çocuk benim için bir konuydu,
daha ötesi değil. Biriyle bir şeyler paylaşma zevkinin ilk adımı. Eğer dizi
izlemiyorsam bir yerden arkadaşlarıma tutunmam lazımdı. Ben de birine âşık
oldum bu şekilde. Hatta sınıf birincisi olduğum için tüm itici görselliğime
rağmen beni sevenler falan oldu, notlara âşık olmanın ilginçliğine o dönem çok
takılmasam da kafam sonradan epey karışmıştı ve bu açık hakaret karşısında
biraz üzüldüm. Zekâya vurgun erkekler olabiliyor yani ilkokulda. Ama yine de
herkes ile konuşup sözümü dinletebiliyordum, insanlar beni dinliyordu,
öğretmenler önemsiyordu. Evde ne kadar sorun yaşarsam yaşayım çoğu insanın
ailesi de benim ailem gibiydi. Ben ne yaşıyorsam hemen hemen onlar da aynısını
yaşıyordu. Daha farklı bir aile muamelesini sadece televizyondan görüyordum ki,
onlar da tamamen bir hayal ürünüydü benim için.
Ama lise, ilkokul ile hiç alakalı olmadı, notlarım yaşadığım
çalkantı ile bir anda düşüşe geçti. Ve bu evrede hiç arkadaşım yoktu. Az ama öz
arkadaşlarımı kazanmam da daha epey zaman alacaktı. Ve sınıftaki insanlar ile
de neredeyse sohbet edecek herhangi bir şeyim yoktu günlük yaşantımdan başka.
Öyleki televizyon bile izlemiyordum, doğamdan gelen bir neşe ya da komedi
yoktu, güzel bir hitabet yeteneği bana ihsan edilmemişti, hatta konuşurken adam gibi cümle bile kuramıyordum, insanları cezp edecek herhangi bir niteliğim yoktu. Donuk bakışlarım ile
de insanları baya bıktırdığıma eminim, onun için sohbeti aranılan bir insan
değildim pek.
Önce yanlış arkadaşlıklarım oldu, sonra onlar tarafından bir
anda ortada bırakıldım. Hala nedenini bilmiyorum. Ve o bir yıl neredeyse
tamamen yalnız geçti. Tek başıma oturuyordum bile denilebilir. Sınıfın duvar
tarafında en arka köşesindeydim ve yanımdaki insan sürekli değişiyordu. Çok çeşitli
insanlar oturdu yanımda, ilk kiminle başladı anımsıyorum. Lisenin ilk günü
şöyleydi;
Sabah çok erken geldim okula, evim baya uzak olduğu için yolun
ne kadar süreceğini kestirememiştim. Babam vardı yanımda. Kızını ilk kez bu
kadar uzağa gittiğini düşünerekten kendisi de gelmişti. Bana pek güvenmiyordu. Oysa
hevesli oluşumdan ötürü her şeyi bir şekilde öğrenirdim, öğrendim de. İlk bir
hafta beni aktarma yaptığım yerden aldı sürekli. Tam bir anlaşmazlık timsaliydik,
anlaşamamazın nedenlerine fazlaca değineceğim ileride.
Babam o sabah ne zaman gitti tam olarak hatırlamıyorum. Onunla
çevreyi epey bir turladık okul saati gelene kadar. O gün kendi kendime söz vermiştim. İlkokuldaki
gibi olmayacaktı, sınıfta herkes ile arkadaş olacaktım. Aramı herkes ile iyi
tutacaktım. Herkes muhabbetimi sevecekti. Böyle bir şey mümkün olabilir mi,
hala bilmiyorum. Bir insan nasıl herkes ile çok çok iyi olabilir ki? Bizim
sınıfta öyle biri yoktu mesela, en azından arası benimle iyi olmadığı için ben
dışta kalıyorum. Ve ondan dolayı herkes ile iyi olma genellemesi tamamen
ortadan kalkıyor. Her neyse, sınıflara girdik, bende bir cam kenarı merakı
vardı, ilk hevesle birkaç kişi ile direk tanışmıştım ve gidip birlikte oturduk. Tabiî ki
cam kenarından bir yer seçtik. Telefonlarımızı falan aldık birbirimizin. O zamanlar
çağın getirdiği yeni telefonlara göre sadece arama yapan ve mesaj gönderen bir
telefonum vardı. E250’nin modasının artık yavaş yavaş geçtiği dönemdi. İlk arada
sınıfta biz konuşuyorduk biraz biraz. Ama hiç kimse dışarı çıkmadı ya da
konuşmadı. Dershaneden ya da ilkokuldan arkadaş olanlar birbirini ziyaret etti
ama ben kendi okulumda düz liseye gitmemiş tek öğrenciydim. Ve bir arkadaşım
yoktu. Sadece ilkokuldaki Türkçe öğretmenim, komşularının kızı ile aynı liseye
gittiğimi ve onunla tanışmam gerektiğini söyledi. Ama o konuya sonra
değineceğim. İlk gün tasasız ve dertsiz geçti. MSN grubu kurduk hatta. Ve bir B
sınıfı olma durumu vardı ki, benimle birlikte çoğu arkadaş hep A sınıfı olmuştu
o güne kadar. Büyük değişim tabi, bunu da acaba dönüm noktası sayabilir miyiz? Pek
sanmıyorum, ama şansımı denemek istedim.
Ertesi gün de aynı kararlılıkla ama biraz daha geç çıktım
evden. Herkesle arkadaş ol, herkesle arkadaş ol, herkesle arkad… Bu düşünceyi
sürekli tekrar etmesem de bilinçaltımda sadece bu vardı, artık bunun
farkındayım. Ve bir anda sınıfa girince şok oldum, çünkü yerler değişmişti ve
ben artık hocanın önündeki sıradaydım. Ama ilk gün oturduğum kişi ile oturdum,
tatlı bir kızdı. Biraz garipti muhabbeti, ama eğlenebiliyorduk. Beraber takılıyor,
şakalaşıyorduk, onun okula üçüncü girmiş olmasıyla ilgili sürekli açtığı
muhabbeti dinliyordum.
O gün mü, yoksa bir süre sonra mı bilmiyorum ama sınıf
öğretmenimiz Bayan İngilizce yerlerimizi değiştirme kararı aldı. O kısım çok
taze değil hafızamda. Herkesi tahtaya çıkardı ve kiminle oturmak istediğimizi
falan sordu. Sıra arkadaşım Bayan Üçüncü ile aram iyiydi fakat ortak
konuştuğumuz bir kız daha vardı. Bayan Üçüncü ortak arkadaşımızı seçti ve onun
yanına doğru ilerledi. Fakat bu bende bir üzüntü falan uyandırmamıştı, hatta
bir vefa sorumluluğundan kurtarmıştı. Böylece yeni arkadaşlıklar kurabileceğim
mecralara yelken açacaktım.Fakat şimdi düşününce ne kadar hazin olduğunu görebiliyordum, kimseyi açıkça etkileyememe ve kendimi insanlara sevdirememe durumum baş göstermeye başlamıştı. Oysa insan kendi gibi olmalı, neden sürekli birilerine kendimi sevdirmek zorunda olmalıydım, bilmiyorum. Doğuştan gelen bir sevilme isteği var üzerimde, sanırım hala var. Ama daha az, en azından öyle umuyorum.
Konuya geri dönersek böylece kafadan iyi olduğum iki arkadaşım yan yana
oturuyordu. Onlar sağlamdı ve ben de bir şekilde bir yere yerleştim. Ama nasıl
oldu hatırlamıyorum, duvar kenarı üçüncü sıraydı. Yeni sıra arkadaşım Bay
BendenFarklı’ydı. Ve bir anda önümde, arkamda tamamen sınıfın klasik komik erkek grubu
vardı. Bir kız grubuna tutunmak, sınıfta ayrık otu olmak istemeyen bir kız için
çok önemlidir. Fakat ben halimden oldukça mutluydum, hatta hala o günden dolayı mutluyum.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder