6 Şubat 2016 Cumartesi

Bayan Nobody-2 Lisenin İlk Günü

Lise yıllarıma şu an dönüp baktığımda çok dışlandım ve saçma bir insan olarak görüldüm. Gerçi tam olarak dışlanmak da denilemez buna, ben kendi kendimi dışlıyordum. Çoğu zaman ağzımı açmama yardım edecek tek kelimem bile yoktu. Erkeklerin peşinde deli divane olduğu kızlardan da değildim, popülaritem yoktu. Ya da bilmem neyin kızı diye de bilinmiyordum. Bu bizim okulda çok önemli bir durumdu, bilmem neyin yönetim kurulu üyesi olmak, falanca milletvekilinin oğlu olmak falan da falan… Okula gelen makam araçları ile hiç yarışmadım zaten. Ki benim gibi orta seviyeden, hatta daha çok düşük seviyeye yakın bir aileye sahip birisi bu yarıştan başarılı ile çıkamazdı. Şu an bir anlamı yok benim için ama o zamanlar gözüm baya korkmuştu bu görkemden. Yani anlayacağınız herhangi bir etiketim yoktu, lisede sınıfta insanlara verilen lakaplar benim için hiç verilemedi. Çünkü tanımlanmaya yetecek bir şeyim yoktu. Sizinde anlayabileceğiniz üzere tam anlamıyla Bayan Hiçkimse’ydim.

Fakat geçmişte böyle değildi. İlkokulda hep çocukluk arkadaşlarım ile beraberdim, sınıf birincisiydim. Sınıf birincisi olmak benim geldiğim yerde herkesin gözdesi olmaya yeter. Fakat o zamanlarda da arkadaşlarımın konuştukları şeylerle alakam olmazdı. Mesela âşık oldukları çocukları konuşurlardı ya da televizyondaki dizileri. Ben de bir ara özenip birilerine âşık olmuştum fakat görselliğim bunu mümkün kılmıyordu. Gidip kimseye çıkma teklifi falan da etmedim ya da mektuplar yazmadım tabi. Sadece saçma bir şekilde arkadaşlarla konuşuyorduk o kadar. Âşık olduğum çocuk benim için bir konuydu, daha ötesi değil. Biriyle bir şeyler paylaşma zevkinin ilk adımı. Eğer dizi izlemiyorsam bir yerden arkadaşlarıma tutunmam lazımdı. Ben de birine âşık oldum bu şekilde. Hatta sınıf birincisi olduğum için tüm itici görselliğime rağmen beni sevenler falan oldu, notlara âşık olmanın ilginçliğine o dönem çok takılmasam da kafam sonradan epey karışmıştı ve bu açık hakaret karşısında biraz üzüldüm. Zekâya vurgun erkekler olabiliyor yani ilkokulda. Ama yine de herkes ile konuşup sözümü dinletebiliyordum, insanlar beni dinliyordu, öğretmenler önemsiyordu. Evde ne kadar sorun yaşarsam yaşayım çoğu insanın ailesi de benim ailem gibiydi. Ben ne yaşıyorsam hemen hemen onlar da aynısını yaşıyordu. Daha farklı bir aile muamelesini sadece televizyondan görüyordum ki, onlar da tamamen bir hayal ürünüydü benim için.

Ama lise, ilkokul ile hiç alakalı olmadı, notlarım yaşadığım çalkantı ile bir anda düşüşe geçti. Ve bu evrede hiç arkadaşım yoktu. Az ama öz arkadaşlarımı kazanmam da daha epey zaman alacaktı. Ve sınıftaki insanlar ile de neredeyse sohbet edecek herhangi bir şeyim yoktu günlük yaşantımdan başka. Öyleki televizyon bile izlemiyordum, doğamdan gelen bir neşe ya da komedi yoktu, güzel bir hitabet yeteneği bana ihsan edilmemişti, hatta konuşurken adam gibi cümle bile kuramıyordum, insanları cezp edecek herhangi bir niteliğim yoktu. Donuk bakışlarım ile de insanları baya bıktırdığıma eminim, onun için sohbeti aranılan bir insan değildim pek.

Önce yanlış arkadaşlıklarım oldu, sonra onlar tarafından bir anda ortada bırakıldım. Hala nedenini bilmiyorum. Ve o bir yıl neredeyse tamamen yalnız geçti. Tek başıma oturuyordum bile denilebilir. Sınıfın duvar tarafında en arka köşesindeydim ve yanımdaki insan sürekli değişiyordu. Çok çeşitli insanlar oturdu yanımda, ilk kiminle başladı anımsıyorum. Lisenin ilk günü şöyleydi;
Sabah çok erken geldim okula, evim baya uzak olduğu için yolun ne kadar süreceğini kestirememiştim. Babam vardı yanımda. Kızını ilk kez bu kadar uzağa gittiğini düşünerekten kendisi de gelmişti. Bana pek güvenmiyordu. Oysa hevesli oluşumdan ötürü her şeyi bir şekilde öğrenirdim, öğrendim de. İlk bir hafta beni aktarma yaptığım yerden aldı sürekli. Tam bir anlaşmazlık timsaliydik, anlaşamamazın nedenlerine fazlaca değineceğim ileride.

Babam o sabah ne zaman gitti tam olarak hatırlamıyorum. Onunla çevreyi epey bir turladık okul saati gelene kadar.  O gün kendi kendime söz vermiştim. İlkokuldaki gibi olmayacaktı, sınıfta herkes ile arkadaş olacaktım. Aramı herkes ile iyi tutacaktım. Herkes muhabbetimi sevecekti. Böyle bir şey mümkün olabilir mi, hala bilmiyorum. Bir insan nasıl herkes ile çok çok iyi olabilir ki? Bizim sınıfta öyle biri yoktu mesela, en azından arası benimle iyi olmadığı için ben dışta kalıyorum. Ve ondan dolayı herkes ile iyi olma genellemesi tamamen ortadan kalkıyor. Her neyse, sınıflara girdik, bende bir cam kenarı merakı vardı, ilk hevesle birkaç kişi ile direk tanışmıştım ve gidip birlikte oturduk. Tabiî ki cam kenarından bir yer seçtik. Telefonlarımızı falan aldık birbirimizin. O zamanlar çağın getirdiği yeni telefonlara göre sadece arama yapan ve mesaj gönderen bir telefonum vardı. E250’nin modasının artık yavaş yavaş geçtiği dönemdi. İlk arada sınıfta biz konuşuyorduk biraz biraz. Ama hiç kimse dışarı çıkmadı ya da konuşmadı. Dershaneden ya da ilkokuldan arkadaş olanlar birbirini ziyaret etti ama ben kendi okulumda düz liseye gitmemiş tek öğrenciydim. Ve bir arkadaşım yoktu. Sadece ilkokuldaki Türkçe öğretmenim, komşularının kızı ile aynı liseye gittiğimi ve onunla tanışmam gerektiğini söyledi. Ama o konuya sonra değineceğim. İlk gün tasasız ve dertsiz geçti. MSN grubu kurduk hatta. Ve bir B sınıfı olma durumu vardı ki, benimle birlikte çoğu arkadaş hep A sınıfı olmuştu o güne kadar. Büyük değişim tabi, bunu da acaba dönüm noktası sayabilir miyiz? Pek sanmıyorum, ama şansımı denemek istedim.

Ertesi gün de aynı kararlılıkla ama biraz daha geç çıktım evden. Herkesle arkadaş ol, herkesle arkadaş ol, herkesle arkad… Bu düşünceyi sürekli tekrar etmesem de bilinçaltımda sadece bu vardı, artık bunun farkındayım. Ve bir anda sınıfa girince şok oldum, çünkü yerler değişmişti ve ben artık hocanın önündeki sıradaydım. Ama ilk gün oturduğum kişi ile oturdum, tatlı bir kızdı. Biraz garipti muhabbeti, ama eğlenebiliyorduk. Beraber takılıyor, şakalaşıyorduk, onun okula üçüncü girmiş olmasıyla ilgili sürekli açtığı muhabbeti dinliyordum. 

O gün mü, yoksa bir süre sonra mı bilmiyorum ama sınıf öğretmenimiz Bayan İngilizce yerlerimizi değiştirme kararı aldı. O kısım çok taze değil hafızamda. Herkesi tahtaya çıkardı ve kiminle oturmak istediğimizi falan sordu. Sıra arkadaşım Bayan Üçüncü ile aram iyiydi fakat ortak konuştuğumuz bir kız daha vardı. Bayan Üçüncü ortak arkadaşımızı seçti ve onun yanına doğru ilerledi. Fakat bu bende bir üzüntü falan uyandırmamıştı, hatta bir vefa sorumluluğundan kurtarmıştı. Böylece yeni arkadaşlıklar kurabileceğim mecralara yelken açacaktım.Fakat şimdi düşününce ne kadar hazin olduğunu görebiliyordum, kimseyi açıkça etkileyememe ve kendimi insanlara sevdirememe durumum baş göstermeye başlamıştı. Oysa insan kendi gibi olmalı, neden sürekli birilerine kendimi sevdirmek zorunda olmalıydım, bilmiyorum. Doğuştan gelen bir sevilme isteği var üzerimde, sanırım hala var. Ama daha az, en azından öyle umuyorum. 

Konuya geri dönersek böylece kafadan iyi olduğum iki arkadaşım yan yana oturuyordu. Onlar sağlamdı ve ben de bir şekilde bir yere yerleştim. Ama nasıl oldu hatırlamıyorum, duvar kenarı üçüncü sıraydı. Yeni sıra arkadaşım Bay BendenFarklı’ydı. Ve bir anda önümde, arkamda tamamen sınıfın klasik komik erkek grubu vardı. Bir kız grubuna tutunmak, sınıfta ayrık otu olmak istemeyen bir kız için çok önemlidir. Fakat ben halimden oldukça mutluydum, hatta hala o günden dolayı mutluyum.


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder